6 Eylül 2012 Perşembe

NAMIK KEMAL’İN İBRET GAZETESİNDE SIRALADIĞI SOSYAL TENKİTLER VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

http://www.turkishstudies.net/DergiPdfDetay.aspx?ID=1469 dosyasının html sürümüdür.

NAMIK KEMAL’İN İBRET GAZETESİNDE SIRALADIĞI SOSYAL TENKİTLER VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Hüseyin DOĞRAMACIOĞLU•

Giriş
Namık Kemal, İbret gazetesinde olgunluk döneminin en verimli makalelerini yayınlamıştır.
Bu makalelerinde özellikle sosyal alanda gördüğü aksaklıkları tenkit etmiştir. Ayrıca çocuk eğitimi,
çevre kirliliği, görücü usulüyle evlilik, medeniyet, karı koca münasebetleri gibi konularda
tenkitlerini ve çözüm tekliflerini dile getirmiştir. İbret gazetesinin ilk sayfasında düzenli olarak
yazılar neşreden Namık Kemal bütün yazılarının altında Kemal ismini kullanmıştır.
Namık Kemal’in yazı hayatı Şinasi ile tanışınca farklı bir vadiye sürüklenir. O, belki de
Şinasi’nin tesiriyle gazete çıkaran, Avrupa’da matbaa kuran, devrin aydınlarına yön veren bir
kişilikle karşımıza çıkar. Tasvir-i Efkâr, Hürriyet ve İbret gazetelerindeki makaleleri ile devrine
yön verir, geleceğe ışık tutar.
Namık Kemal, yirmi üç yaşında Şinasi’nin gözetiminde gazeteciliğe başlamıştır. Yirmi
yedi yaşında Paris’te Hürriyet gazetesini idare etmiş ve otuz iki yaşında iken İbret gazetesinde topluma seslenmiştir. Ancak İbret gazetesi on dokuzuncu sayıda Namık Kemal’in “İstikraz” adlı
makalesiyle Fuat Paşa’yı eleştirmesi üzerine dört aylığına kapatılmış daha sonra düzensiz
aralıklarla tekrar çıkmıştır. Namık Kemal bu sıkıntılı süreçte sağlam fikirli ve toplumu
bilgilendiren bir tavırla okuyucuların karşısına çıkmıştır. Sadece toplumu eleştirmekle kalmamış,
olması gerekenleri de maddeler halinde ve sistematik bir yaklaşımla sıralamıştır.
Namık Kemal ve Ġbret Gazetesi
Namık Kemal, İbret’ten önce Diyojen gazetesinde düzensiz aralıklarla yazılar
yayınlamaktaydı. 1870 yılında Avrupa’dan dönünce gençleri etrafında toplayıp bir gazete çıkarmak
niyetindeydi. Ancak o dönemde gazeteler daha çok Rum asıllı kişilerin tasarrufunda
bulunmaktaydı. Bu sırada Diyojen gazetesi kapatılınca Namık Kemal ve arkadaşları İstikbal adı
altında bir gazete çıkarmak istemişler ancak Babıâli bu gazetenin çıkarılmasına izin vermemişti. Bu
sırada Aleksan Sarrafyan İbret gazetesini 1870’te çıkarmaya başlamıştı. Ancak bu gazete 1871
sonunda kapatılınca Namık Kemal ve arkadaşları devreye girerek gazetenin imtiyaz hakkını
almışlardır. 13 Haziran 1872’de Namık Kemal ve arkadaşları ( Reşat, Nuri, Ebuzziya Tevfik, ve
Mahir Beyler) bir bildiri yayımlayarak ilk sayıyı çıkartırlar. Bu tarihten itibaren İbret gazetesi
Namık Kemal’in denetiminde çıkmaya başlamıştır.
(İbret’in 7. Sayısı. Bu sayıda N. Kemal’in Vefa-yı Ahd başlıklı yazısı bulunmaktadır.)
Namık Kemal ve arkadaşlarının yazılar neşrettiği İbret üzerine bugüne kadar ciddi bir
çalışma yapılmamıştır. Bu hususu yıllar önce Tanpınar da belirtmiştir. Tanpınar, İbret gazetesinin
bugüne kadar incelenmediğini, bâkir kaldığını belirttikten sonra Namık Kemal ve İbret gazetesi
hakkında sözlerine şöyle devam eder:
“…mevzu adeta bâkir bulunmaktadır, denilebilir. Bu vesikalar tamamıyla tetkik edildiği
zaman, birçok ve birbiriyle tezat hâlinde fikir cereyanlarına tesadüf edilecek ve belki de Namık
Kemal’in dönüĢü meselesi tenevvür edecektir.”1
Tanpınar, Namık Kemal’in Paris’ten döndükten sonra fikirlerinde tezatlar yaşamış
olabileceğini vurgulamaktadır. Ancak İbret’teki makalelerinde sistematik olarak tenkitlerini
sıralayan Namık Kemal, sosyal hadiselere mantıklı ve tutarlı çözümler sunmaktadır. Namık
Kemal’in eserlerinde ortaya konulan düşünceler bir nüve şeklinde gazetedeki makalelerinde yer
almaktadır. O, bir gazeteci kimliği ile sosyal hadiselere bakmış daha sonra da romancı ve tiyatrocu
kişiliği ile sosyal alanda gördüklerini roman ve tiyatrolarına yansıtmıştır.

“Namık Kemal dönemin en etkili gazetecisidir. Namık Kemal’in daha sonra edebî eserlerinde de
tezahür edecek fikirleri önce makalelerinde yer alır.”2
Bu bakımdan İbret’teki makaleler Namık Kemal’in düşüncelerini ortaya koyması
bakımından önem taşımaktadır.
Sosyal Tenkitler ve Teklifler
1. Sosyal Eğitim
Namık Kemal, İbret’te sosyal eğitim üzerinde fazlaca durmuştur. O, Paris’ten döndükten
sonra toplumun eğitilmesi meselesine eğilmiş ve tenkitlerini bazen istihza ederek bazen de ciddi bir
üslupla sıralamıştır. Bununla ilgili bir makalesini koleranın salgın olduğu 1872 Haziran’ın sonunda
kaleme almış ve o dönem doktorlarının kapuz ve patlıcan tüketilmesinin kolera açısından mahzurlu
olduğunu belirtmeleri üzerine halkın bu uyarıyı dikkate almamalarından istihza ile bahsetmiştir.
Makalesinin devamında camilerde Cuma hutbelerinde halkın eğitilebileceğini savunmuştur:
“Hıfz-ı sıhhat esbabında kusur, halkımızın lazıma-i Ģanı gibidir. Cenab-ı Hak saklasın,
kolera zamanında bile bayağı ukalamızdan addolunan zevatı karpuz ve patlıcan yemekten mene
muktedir olmak kaleler fethetmekten müĢkül görünür. Bu ise ecel meselesince halkın zihninde
takarrür eden bir yanlıĢ itikattan neĢet etmedir. Vaiz efendiler cevami-i Ģerifede kıssa-hânlık
edeceklerine böyle dünya ve ahirete nafi ve hayat-ı millete kâfil olacak mesailden bahse himmet
eyleseler efkâr-ı umumiyede mevcut olan bu yolda birçok su-i zehaplar pek çabuk mündefi olur.”3
Burada yazar, toplumun sadece okullarda değil farklı platformlarda da eğitilebileceğini öne
sürmüştür. O, özellikle tenkitlerinin sonunda tekliflerini de sıralamıştır. Ona göre toplumun
eğitilmesi için camilerde halka sağlıklı yaşama konusunda vaazlar verilmelidir. Ancak sosyal
eğitimin sağlanması için modern okulların açılması gerekmektedir. Okul açmak için gerekli mali
kaynağın millî ve kültürel yapımızda var olan sosyal dayanışmada gizli olduğunu Ġbret başlığı ile
kaleme aldığı bir makalesinde şöyle belirmektedir:
“Mesela yüz kiĢi bir yere toplansa da her biri hayır için günde iki kuruĢ verse yüz çocuk
okutacak bir mektebin mülkümüzde idaresine kifayet edebilir. O çocuklar ise hiçbir vakit bir günde
hayır için bir kuruĢ veremeyecek bir halde bulunmaz.”4
Yazar, sosyal dayanışmanın önemine dikkat çekerken her şeyi devletten beklemenin
yanlışlığına değinmektedir. Bizim okul yapmak bir yana, başladığımız okulları bile
tamamlayamadığımızı belirtmektedir:
“Bir mektep yapmadık. Hatta bu kadar himmetler, bu kadar akçelerle vücuda gelen
DarüĢĢafaka’yı bile nakıs bıraktık. ġeran ve aklen memur olduğumuz taharri-i marifetin tariki bu
mudur?”5
Yazar, bu eleştirisini yapmakta haklıdır. Günümüzde bile eğitim faaliyetlerinin devamı için
halk desteğine ihtiyaç duyulmaktadır. Namık Kemal, İbret gazetesinde özellikle kızların eğitimi
üzerinde ısrarla durmuştur. Ona göre toplumun çekirdeğini oluşturan ailenin ilk eğiticisi annedir.
Geleceğin annelerini oluşturacak olan kızlar okutulursa ve onlara iyi bir eğitim verilirse
toplumumuz terakki edecektir. Bununla birlikte yazar, Avrupa’da kızları okuttukları için hemen her
2 İnci Enginün, Yeni Türk Edebiyatı, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e, (1839–1923), Dergâh Yayınları, İstanbul 2006,
s. 54
3 Namık Kemal, “Nüfus”, İbret, Sayı 9, 25 Haziran 1872
4 Namık Kemal, “İbret”, İbret, Sayı 9, 25 Haziran 1872
5 Namık Kemal, agm
Page 4
1002
Hüseyin DOĞRAMACIOĞLU
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 6/1 Winter 2011
sahada çalışan bayanlara rastlamanın mümkün olduğunu belirtmektedir. Özellikle mekteplerdeki
hocaların yarıdan fazlasını genç bayanların oluşturduğuna dikkat çekmektedir:
“…her nevi mekteplerinde olan hocaların nısfından ziyadesi kadınlar veya daha vazıh
tabir olunmak istenirse yirmi beĢ yaĢına varmamıĢ kızlardır. Cumhur reisleri, nazırlar, vükelâ-yı
ümmet, generaller, memurlar, âlimler, edipler hemen ekseriyet itibariyle zevcelerini onlardan
intihap ederler.”6
Namık Kemal, Avrupa’da kızların okumalarına ve bir işe girmelerine olanak sağlandığını
belirtmekte bizde ise kızların hemen evlendirilip okumaktan mahrum bırakıldıklarını ifade
etmektedir.
2. Aile
Namık Kemal, toplumun eğitilebilmesi için işe aileden başlamak gerektiğini düşünür.
Ailenin eğitilmesi, toplumun temelinden eğitilmesi anlamına gelmektedir. Böylece aile yapısı
düzgün bireylerin oluşturduğu bir toplumda huzur ve karşılıklı dayanışma tesis edilir. Namık
Kemal, art arda sorular sorarak ve sık sık tekrarladığı Ne zamana kadar? Cümlesiyle toplumsal
aksaklıkların çıkış noktası olarak aileyi gösterir:
“Ne zamana kadar pederler oğlunun mutlaka kendi gibi olmasını veyahut mesela kendi
mahalle imamı iken oğlu tabip olmak isterse ayıbını kara toprak örtmesini temenni edecek? Ne
zamana kadar valideler kızlarını satılık matah gibi senelerce her gün bir esirci bakıĢlı görücünün
nazar-ı muayip-cünayesine arz ettikten sonra hediyelik cariye gibi bir kerecik rızasını bile sormaya
tenezzül etmeksizin kendi beğendiği bir adamın eline teslim edecek? Ne zamana kadar biraderler,
hemĢireler, kayınvalideler, gelinler menfaat için, inat için, zevzeklik için birbirinin etini yemeye,
kanını içmeğe çalıĢacak? Ne zamana kadar…”7
Yazar, aile boyutunda sosyal yaralarımızı dile getirirken aileleri bilinçlendirmek için
çareler düşünür. Çünkü ona göre toplumun çekirdeğini, kuvve-i merkezini aile oluşturmaktadır.
Böylece aile bilinçlendirilirse sosyal problemler kendiliğinden çözülmüş olacaktır. Namık Kemal,
toplumumuzda aile içerisinde yaşanan sıkıntılardan bahsederek misaller getirir. O, bu sıkıntıları
kişilerin çocukluk dönemlerinden itibaren yanlış eğitilmelerine bağlar:
“Bizde aile muamelatından az çok bir fikir hâsıl etmek için orta halli bir efendinin
hanesine girilse, câri olan ahvâle nazar-ı ibretle bakılsa ne görülür? Tabiatıyla pîĢ-i nazara en
evvel ailenin pederi tesadüf eder; onun muamelatına layıkıyla dikkat olunursa görülür ki, vaktiyle
çocuk imiĢ, her türlü hevâyiç ve lezâizini hazırlayacak bir dadı veya bir beslemesi varmıĢ, her
belasını o çeker imiĢ. Biraz sinnini almıĢ, evlendirmiĢler; dadı gitmiĢ yerine bacı gelmiĢ. Efendinin
münasebetli münasebetsiz ne kadar merakı ne kadar arzusu var ise –velev ki, her biri birkaç gece
uykusuzluğu, birkaç gün hastalığı, bin türlü meĢakk-i cismaniyi, yüz bin türlü azab-ı ruhaniyi
mucip olsun- hanım onların cümlesini yerine getirmedikçe boğazından rahatça bir lokma geçmek
ihtimali yoktur.
Efendi, çocukluğunda, mesela bir kedi beslemiĢ; onunla eğlenirmiĢ. Teehhülden sonra kedi
gitmiĢ; yerine bir iki çocuk gelmiĢ. Evvelleri kendisine yaptığı gibi, Ģimdi de terbiye namıyla
kendinin ne kadar hevesâtı var ise çocuklarının fikir ve vicdanına intiba ettirmeye çalıĢıyor.”8
6 Namık Kemal, “Maarif”, İbret, Sayı 16, 4 Temmuz 1872
7 Namık Kemal, “Aile”, İbret, Sayı 56, 19 Kasım 1872
8 Namık Kemal, agm
Page 5
Namık Kemal’in Ġbret Gazetesinde Sıraladığı Sosyal Tenkitler…
1003
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 6/1 Winter 2011
Yazar, ailelerimizde yaşanan sıkıntıları tahlile yönelirken aile bireylerinin geçmişlerine,
çocukluk dönemlerine bakar. Böylelikle sıkıntıların kaynağını bulmaya çalışır. Ailenin reisi olan
babayı inceledikten sonra evin hanımının yetişme tarzı üzerinde durur:
“Hanımının da çocukluğunda bir sevgili bebeği varmıĢ. Teehhülden sonra bebek gitmiĢ,
yerine bir kız gelmiĢ; o da büyümüĢ, bebek nasıl hanımefendinin emrettiği yerde yatmaya mecbur
ise kız da öylece hanımefendinin arzu ettiği beyin koynuna girmekte muztar olmuĢ. Nihayet
teverrüm etmiĢ. Biçare gâh ettiğini, gâh Cenâb-ı Hakk’ın mücâzâtını düĢünerek iki elini böğrüne
koymuĢ, rahat döĢeğinin etrafını hazin hazin dolaĢır dururmuĢ.”9
Namık Kemal bu sahneyi Zavallı Çocuk oyununda sahnelemiştir. Zavallı Çocuk’taki
veremli kızın etrafında dolaşma sahnesi İbret gazetesindeki bu düşüncenin sergilenmesinden
ibarettir. Anne babaların çocuklarına davranış tarzlarının sebepleri bu makalede irdelenmiştir.
Toplumumuzda bugün bile rastlanabilecek bir hadisenin ortaya çıkış sebebini yazar kişilerin
çocukluk dönemlerine bağlamaktadır. Namık Kemal, aileyi oluşturan fertler üzerinde durduktan
sonra çocukların yetiştirilme tarzlarına dikkat çeker. Bazı babaların kendilerinin erişemedikleri
makam ve mevkilere evlatlarının yetişmeleri için onları zorladıklarını belirtir:
“Pederler görüyoruz ki evladını kendi fikir dairesine hasretmek değil, kendi fikrinin
eriĢemediği maaliyeye isâl etmedikçe bir türlü rahat edemez.”10
Namık Kemal, Osmanlı’nın son döneminde birçok ailede görülen çocuk aldırma
meselesine de değinmiştir. Çocukların ana rahminde katledilmesi olarak değerlendirdiği kürtaj
olayını cana kıymak şeklinde adlandırmıştır. Namık Kemal, bu tür yollara başvuranları İbret
gazetesinde yayımladığı birçok makalesinde katiller olarak nitelendirmiştir:
“Acaba bir insan iki dakikalık sefası için hâsıl ettiği bir masumun daha dünyasını
görmeden, daha validesinin memesini emmeden hayatına nasıl yürekle kast eder? Acaba bir valide
aguĢuna düĢtükten sonra bir kılını kopartmak için feda-yi can edeceği malum olan ciğerparesine
daha cismi cisminden, canı canından ayrılmadan ne merhametsizlikle canına kıyar?”11
Bu yollara başvuranların ise gerekçe olarak vatana hizmet ettiklerini söylediklerini belirten
yazar, vatana çocuklarımızı öldürmekle hizmet edemeyeceğimizi belirtir:
“Ebnâ-yı vatanın teksirine çocuklarımızı daha rahm-ı maderden öldürmekle ve doğanları
Körükçüoğlu macunu veya afyon Ģurubu ile temsim etmekle, vücutlarımızı müskirat denilen zehr-i
müzmin ile helak eylemekle mi hizmet edeceğiz?”12
Namık Kemal aile hakkında düşüncelerini bu şekilde sıralayarak halkı bilgilendirmek
istemiştir.
3. Tembellik
Namık Kemal, tembellik hakkında halkı uyarmak ve bilinçlendirmek gayesiyle
makalelerinde bu konuyu sıkça ele almıştır. Yazara göre tembellikten kurtulabilirsek istikbalimizi
de güvence altına almış oluruz. Böylece bizdeki asıl sosyal problemin tembellik olduğuna değinen
yazar Avrupa’da seksen yaşına gelmiş insanların bile zengin olmalarına rağmen her gün akşama
kadar çalıştıklarına değinmiştir:
9 Namık Kemal, agm
10 Namık Kemal, agm
11 Namık Kemal, “Nüfus”, İbret, Sayı 9, 25 Haziran 1872
12 Namık Kemal, “Aile”, İbret, Sayı 56, 19 Kasım 1872
Page 6
1004
Hüseyin DOĞRAMACIOĞLU
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 6/1 Winter 2011
“Halkın ise o kadar miknetle beraber hazinelere malik olan en büyük ashâb-ı serveti
seksen yaĢında olduğu halde gene mağazasına gider, akĢama kadar ayaklı hizmetkâr gibi iĢle
iĢtigâl eder.”13
Türk toplumunun Batı medeniyeti karşısında geri kalmasının arka planında ekonomik
sıkıntılar ve yoksulluk değil tembellik bulunmaktadır. Namık Kemal, bir başka makalesinde vatan
evlatlarına seslenir. Bu seslenişte gaflet uykusundan uyandırma edası vardır: “Ey ihvan-ı vatan,
nice bu hâb-ı tenperestâne?.. İdrakten mi kaldık? Biz de bir fen öğrenmeye çalışalım… Ellerimiz
tutmaz mı oldu? Biz de yeni bir şey yapalım da meydana çıkaralım.”14 Yazarın bu seslenişinde bir
feryat vardır. Neden biz de Avrupalılar gibi bir şeyler üretemiyoruz, yoksa felçli hasta mıyız?,
diyerek toplumu eleştirir. Ona göre bütün başarıların sırrı çalışmakta ve toplumsal barışta saklıdır.
Namık Kemal, yukarıda dile getirdiği çalışma fikrini bir beytinde şöylece özetler:
“Sana senden gelir bir iĢde ancak dâd lâzımsa
Ümîdin kes zaferden gayriden imdâd lâzımsa”15
Şâirin gayriden diye tavsif ettiği grup toplumsal anlamda düşünüldüğünde diğer insanlar
anlamına gelmektedir. Ancak kinayeli olarak düşündüğümüzde ülkeler platformunda yabancı
devletler kastedilmiştir. Namık Kemal’e göre ülke içerisinde bizim evimiz neyse dünya içerisinde
ülkemiz de öyledir. Geri kalmışlıktan kurtulmamızın çaresi gelişmiş ülkelerden yani gayriden
yardım dilenmek değil çok çalışmaktır. Çalışmanın neticesinde medeniyet doğar. Ancak öncelikle
halkımızı çalışmanın gerekliliğine inandırmak lazımdır. Namık Kemal, niçin çalışalım, medeniyet
ne işimize yarar, sorularını soranların bulunduğunu belirtir. Halkın medeniyeti, Avrupalılaşmayı
yanlış anladığını vurgular. Namık Kemal, medeniyet şöyleymiş, böyleymiş, olmasa ne olurmuş,
niçin çalışalım ki, gibi sorulara cevaplar üretir.
“Medeniyet mermerden masnu saraylar peyda edermiĢ. O kadar metin binalar ecele mi
methal bırakmaz? Medeniyet geceleri sokakta gaz peyda edermiĢ. Allah’ın güneĢi zail olduktan
sonra… (…) Medeniyet vapurlar, Ģimendiferler husule getirirmiĢ. Ġkametine bir kulübe ve
maiĢetine iki dönüm toprak kâfi olan bir adamın üç yüz saatlik yerlere gitmeye ve beĢ on gün
denizler içinde kalmaya ne ihtiyacı olabilir?”16
Bunun gibi onlarca soruyu sıralayan yazar makalesinin sonunda bu düşüncelerin
yanlışlığını ortaya koyar:
“Evet, kargir binalar ecele mukavemet etmez. Fakat yanmaya yıkılmaya karĢı durur.
Letafet ve ma’muriyetle birkaç karın evlada kalır. Evet, geceleri iĢsiz bir adam için muttasıl
ailesini terk edip de sokaklarda eğlence taharri etmekte bir letafet yoktur. Fakat gaz olan yerlerde
ashâb-ı sây ve ticaret, geceleri de altı yedi saat kendi iĢiyle veya alıĢveriĢiyle meĢgul olur ve bu
suretle ömrü üzerine bir ömür daha katar. ġimendifer veya vapur ile birkaç yüz saatlik yerlere
giden veya birkaç gün deniz üzerinde çalkalananlar ise ta cihanın öbür tarafına giderler ve
havayic-i hayatı getirirler, vatandaĢlarının ayağına isâl ederler.”17
Görüldüğü gibi Namık Kemal halk arasında yanlış bilinen medeniyeti anlatmaktadır. O,
tembellikten kurtulmak için işe aileden, daha sonra toplumdan başlamak gerektiğini düşünür.
Toplumun bilgilendirilmesini ve böylece gelişmek için yeni adımlar atabileceğimizi düşünür.
13 Namık Kemal, “Terakki”, İbret, Sayı 45, 12 Kasım 1872
14 Namık Kemal, agm
15 Önder Göçgün, Namık Kemal’in Şairliği ve Bütün Şiirleri, AKM Başkanlığı Yayınları, Ankara 1999, s. 66
16 Namık Kemal, “Medeniyet”, İbret, Sayı 84, 1 Ocak 1873
17 Namık Kemal, agm
Page 7
Namık Kemal’in Ġbret Gazetesinde Sıraladığı Sosyal Tenkitler…
1005
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 6/1 Winter 2011
Yazar, her şeyi devletten beklemenin yanlış olduğunu belirterek toplum olarak el ele verip
çalışmalı ve yeni teşebbüsler yapmalıyız, der ve bu fikrini destekleyici bir misaller verir:
“Belki birtakımı bir yere toplanırlar, bir fabrika veya fabrika olmazsa ufacık bir tezgâh
peyda ederler. Onda kazandıkları para ile ufacık bir Ģirket, onun kârıyla da ufacık bir banka
teĢkiline iktidar hâsıl edebilirler. Bu hâsıl olduktan sonra kendilerinde zenginliğin baĢlaması
tabiidir. Yoksa iptida zenginleĢmek sonra fabrika, sonra mektep yapmak murat olunursa bizce
vusûl-ı maksat için kimya ve define aramaktan baĢka çare yoktur.”18
Yazar yukarıda sıraladığı kalkınma çarelerini Avrupa’daki gözlemlerinden hareketle dile
getirmiştir. Avrupa’da gözlemlediği ve bugün ülkemizde “Yap-işlet-devret” modeline dönüşen
sistemi bir asır önceden dile getirmiştir. Bu sistemin işlemesi için de çalışmalı, tembellikten
kurtulmalıyız. Maddi imkânsızlıkları bahane ederek çalışmayan insanlara çözüm teklifleri sıralayan
yazar, zenginliğin temelinde çalışmanın yattığını dile getirmiştir.
4. Avrupa ile Mukayesemiz ve Geri KalmıĢlığın Tenkidi
Namık Kemal, Osmanlının son dönemlerinde halkın Avrupalılaşmayı yanlış anladığını ve
kültürel yozlaşmanın gelişme, terakki olarak algılandığını belirtmiştir. Yazar, önce olması
gerekenleri sıralamış, sonra da bizdeki duruma dikkatleri çekmiştir. Gelişmiş ülkeleri tasvirlerinde
gözlem gücü kuvvetli olan yazarın Avrupa’daki intibaları mevcuttur:
“…Kundura boyası yapar bir adam vasiyetnamesinde fukaraya yirmi bin lira bırakıyor. Bu
saadet yalnız Londra’ya değil Fransa’nın, Almanya’nın, Ġsviçre’nin, Amerika’nın derecât-ı
mütefavite ile her tarafına Ģamildir. (…) Fabrikalarına girilse dehĢetten tüyler ürperir. ĠĢleyenler
makine değil, güya dağ parçası kadar bir dîv-i aheninbedendir ki ağzından ateĢler püskürerek ve
her uzvu hareket ettikçe baĢka bir sada-yı müthiĢ peyda ederek, kendini zincir-i hükmüne esir eden
melek’ül-aklın gece gündüz bilâ-ârâm infaz-ı fermanına çalıĢır.”19
Namık Kemal, Avrupa’yı tasvir ederken fabrikalardan ve sürekli çalışan insanlardan
bahseder. Avrupalıların sürekli çalıştıklarını ve asıl batılaşmanın aslında çalışmadan ibaret
olduğunu anlatmaya çalışır:
“Keramet-i marifet oralarda demiri altına, kömürü gümüĢe tahvil eylemiĢ, o iki cevheri
bulmak için amak-ı zemine iniyorlar. Bahr-i Muhit’in altında bir ufak kaza kadar yerler açıyorlar,
içinde dört beĢ bin kiĢinin iskânına kâfi köĢelere gazlı, sokakları muntazam kasabalar yapıyorlar,
etrafında kara vapurları iĢletiyorlar.”20
Yazara göre Avrupalılar sadece çalışkanlık yönüyle değil adaletli davranma konusunda da
bizden ileridedirler. Avrupa mahkemelerinde hâkimler herkese aynı mesafede dururlar:
“Hele parlamentonun verdiği ahkâmı tatbike memur olan mahkemelerde hâkimler görülür
ki tarafeyne sorulsa insaf ve adaletlerine pederlerinin Ģefkat-i übüvvetinden ziyade istinat
ederler.”21
Bu davranış biçimi Avrupa’nın o devirdeki gelişmişlik düzeyini göstermektedir. Yazar,
gelişmiş batılı ülkelerin yollarını, köprülerini ve trenlerini tasvir ettikten sonra bizim memleketin
neden mamur edilmediğini anlatır. Bizim mamur olmamız için yapmamız gerekenlere atıfta
bulunur:
18 Namık Kemal, “İbret”, İbret, Sayı 3, 18 Haziran 1872
19 Namık Kemal, “Terakki”, İbret, Sayı 45, 12 Kasım 1872
20 Namık Kemal, agm
21 Namık Kemal, agm
Page 8
1006
Hüseyin DOĞRAMACIOĞLU
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 6/1 Winter 2011
“Memlekette esbâb-ı mamuriyet yok denilecek… YapmamıĢız ki olsun. Avrupa,
caddeleriyle, limanlarıyla, Ģehirleriyle, kasabalarıyla halk olmadı ya! Bir iki yüz sene evvel oranın
da bizim memleketten hiç farkı yoktu. Say ile orada vücûda gelen Ģeyler burada niçin yapılmasın?
Halkımızda servet yok denilecek… Ġbret’te birkaç kere beyan etmiĢ idik ki sayi, servet vücûda
getirmez; serveti say vücûda getirir.”22
Yazar, Avrupa’nın gelişmişlik düzeyine ulaşmasına gerekçe olarak halkın çok çalışmalarını
gösterir. İcatları ve ıslahatları uykusuz geceler ve rahatı terk etmekle başarmışlardır:
“…ve bu türlü icat ve ıslah uğrunda dünyaya bir gelenlerden sayılmaya layık kaç bin
sahib-i kemal kaç seneler gecelerde uykusunu, gündüzlerde rahatını terk etmiĢtir.”23
Avrupa bu şekilde gelişmiştir. Bizim de aynı zahmetli yoldan geçerek ilerlememiz
gerekmektedir. Yazar, hemen bütün makalelerinde bu görüşü savunmuştur. Ona göre zenginlik,
başarı, ilerleme hep çalışmanın neticesidir. Makalelerinde Avrupa’nın ilerlemişliği, bizim ise geri
kalmışlığımızın mukayesesi hep çalışma ekseninde döner durur. Ancak yazar, sadece çalışmanın
yeterli olmadığını, planlı, projeli çalışmanın ilerlememizi hızlandıracağını vurgulamıştır. Stratejik
gelişme planları hazırlarken bugünün kriterlerini ve hedeflerini değil yıllar sonrasının hedeflerini
belirlememiz gerekmektedir. Sistematik düşüncenin toplumumuzda var olmadığından yakınan
yazar, her işimizde günlük değil belki asırlık planlar yapmamız gerektiğini vurgular. Bu fikrini
ispat etmek için Avrupa’dan deliller sıralar. Avrupa’da insanlar yüzyıllar sonrası için bugünden
çalışmaktadırlar:
“Onlar da bizim gibi bir dakika sonra yaĢayacağını sahihan bilmez ve nihayet yüz seneden
ziyade yaĢayamayacağını yakinen bilir birer mevcûd-ı fâni iken dünyaya kazık çakacak surette
taĢtan yontulmuĢ ve belki demirden dökülmüĢ saraylarda oturmaya çalıĢıyorlar. (…) Onlar beĢ yüz
sene sonra makinelerini idare için iktiza eden kömürün Ģimdiden tedarikine çare düĢünüyorlar. Biz,
beĢ gün sonra midemizin hareketi için kat’iyyü’l-vücûp olan gıdanın esbâb-ı istihsalini bile
düĢünmüyoruz. Onlar iktiza ederse kendi karınlarını aç bırakıyorlar, çocuklarının fikrini
besliyorlar. Biz, düğünde ahbaba ziyafet verememek korkusuyla çocuklarımızı mektebe
baĢlatmıyoruz da nimet-i marifetten mahrum ediyoruz.”24
Avrupa ile aramızdaki gelişmişlik uçurumunu sebepleriyle açıklayan yazar bu
düşünceleriyle toplumsal tenkitlerini yapıcı bir üslup kullanarak dile getirmiştir.
5. Ġç ÇekiĢmelerimiz ve DayanıĢma Yoksunluğu
Namık Kemal, toplumumuzda sıklıkla rastlanan iç çekişmelerin sosyal terakkiye engel
teşkil ettiğini belirtmiştir. Toplumun en alt tabakasından en üst kısmına kadar her yerde iç
çekişmelerin var olduğunu ifade eden yazar bu durumun yanlışlığını belirtmek için tarihten misaller
getirir. Özellikle asayişi sağlamak bahanesiyle muarızlarını katleden nice vezirlerin, sultanların boş
yere kan döktüklerini dile getiren yazar bu davranışların hiç kimseye bir yarar sağlamadığını
belirtir:
“…mesela bir vezir peĢinde birkaç bin kiĢi taĢımak veyahut gittiği bir memlekete Ģiddet-i
Ģekimesini irae için eline geçen birkaç bigünahı ağaçlara, köĢe baĢlarına asmak gibi efâlde birçok
garâib ve mezâlim zuhur ettiği hâlde kavâid-i Ģeriyyeyi savn-ı ilahide bıraktılar.”25
22 Namık Kemal, “Vatan”, İbret, Sayı 121, 22 Mart 1873
23 Namık Kemal, “Terakki”, İbret, Sayı 45, 12 Kasım 1872
24 Namık Kemal, “İstikbal”, İbret, Sayı 18, 8 Temmuz 1872
25 Namık Kemal, “Bir Mülahaza”, İbret, Sayı 4, 18 Haziran 1872
Page 9
Namık Kemal’in Ġbret Gazetesinde Sıraladığı Sosyal Tenkitler…
1007
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 6/1 Winter 2011
Tarihte yapılan yanlış davranışlara dikkat çeken yazar geleceğimizi güvence altına almak
için başkalarının haklarını çiğnemenin yanlışlığına değinir. Ona göre iç çekişmelerle ve başkalarını
güçsüz bırakarak ilerlememiz mümkün değildir: “Temin-i istikbal gayrın zaafını temenni ile olmaz;
istihsal-i kuvvetle olur.”26 Kuvveti temin ettikten sonra birlik içerisinde olmamız gerekir. İçeride
birliğimizi sağlamak için de dürüst ve güvenilir olmalı; her zaman hakikati söylemekten
çekinmemeliyiz. Özellikle milleti yanlış bilgilendirip farklı mecralara sürüklemek birlikteliğimize
zarar verebilir:
“Hülasa itikadımızca bir adam bir diğerini sever veya sevmez. Fakat o sevdiği veya
sevmediği zat gerek peder veya birader gibi en yakın akrabasından olsun, gerek yüzünden
mazarrat görülmüĢ en Ģedit husemasından bulunsun, efkâr-ı umumiye karĢısında onun ahvali
muhakeme etmek istenilince hakikati o türlü infialat-ı nefsanîye altında ezdirmek ve bu suretle bir
zattan intikam veya baĢka bir Ģey almak için milleti iğfale çalıĢmak namus ve vicdanını en ziyade
ihlal eden ahlak-ı seyyiedendir.”27
Yazar, iç çekişmelerimizin terakkimize engel olduğu görüşündedir. Yazar, neden birlik
olamadığımızı kendi kendine sorular sorarak sorgulama yoluna gider:
“Ya biz vatanımız içinde hukukça müsavi, menfaatçe müĢterek bulunduğumuz halde lisan
ve mektep daiyesiyle niçin birbirimizden ayrılmak isteyelim?”28
Yazar, Avrupa ve Amerika’dan örnekler vererek bizim de birlik olmamız gerektiğini
savunur:
“Ġsviçre ve Belçika’da müteaddit lisanlar söylenmekte; Amerika’ya her sene kırk lisan
söyler adamlar giderek ertesi yıl kırk yıllık yerli hükmüne girmekte iken…”29
Bizim tarihimiz, kültürümüz, coğrafyamız aynı olmasına rağmen birlikten ayrılmamızın
akıl kârı olmadığı meydandadır. Yazar, bu görüşünü bir atasözüyle destekler ve ardından misaller
verir:
“Mesail-i umumiyedendir ki kuvvetin tezayüdü teavünün tezayüdü ile hâsıl olur. Hatta
yalnız cihan-ı insaniyetin değil, avâlim-i maddiyatın bile rabıta-yı intizamı eĢya beyninde mevcut
olan aheng-i ittihattır. Bir koca fabrikanın en küçük bir çarkı bozulsa umum edevatına halel gelir;
Zühal’in en küçük bir Ģatırı yerinden oynasa bizim Ģemsimizin tedvir ettiği avalim belki bütün
bütün herc ü merc olur.”30
Cansız addedilen varlıklarda bile bir düzen ve işbirliği içerisinde çalışma görülürken aynı
devletin çatısı altında dayanışmadan yoksun ve iç çekişmelerle yaşamamız, dünyanın bile dengesini
bozabilecek nitelikte zararlı bir davranış biçimi olur. Yazar, bu görüşlerini birçok makalesinde
savunmuştur.
6. Çevre Kirliliği ve Sosyal Bilinçlenme
Namık Kemal, İstanbul ve taşrada gördüğü çevre kirliliğini tenkit etmiştir. Ayrıca çevre
bilincinden yoksun insanları eleştirerek olması gerekenleri sıralamıştır. Yazar bu eleştirilerinde
kirli İstanbul ve Anadolu tasvirleri yapar:
“Mahalle ve hanelerin pisliği pek göz önünde olan Ģeylerdendir. Ġstanbul’da sokaklar
vardır ki köpek leĢlerinin ve sair bin türlü mundarlıkların istilası cihetiyle bir taraftan bir tarafına
26 Namık Kemal, “Bir Mülahaza”, İbret, Sayı 2, 15 Haziran 1872
27 Namık Kemal, “Garez Marazdır”, İbret, Sayı 19, 9 Temmuz 1872
28 Namık Kemal, “İmtizac-i Akvam”, İbret, Sayı 14, 2 Temmuz 1872
29 Namık Kemal, agm
30 Namık Kemal, “İttihad-ı İslâm”, İbret, Sayı 11, 27 Haziran 1872
Page 10
1008
Hüseyin DOĞRAMACIOĞLU
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 6/1 Winter 2011
geçilmez. TaĢrada memleketler vardır ki lağımları en büyük caddesinden akar. Hâlbuki bu
müzahrefatın defi için istikbali beklemeye mecbur değiliz.(…) Fakat hanelerimiz de
sokaklarımızdan pek aĢağı kalmıyor. Herkesin evini de devlet mi tathir etsin?”31
Herkesin evini devlet temizleyemeyeceğine göre her hane halkı kendi evini ve evinin
önünü temizlemekle mükellef olmalıdır. Yazar, görmek istediği tabloyu Avrupa’dan hareketle
tasvir eder. Avrupa’da renkli mesire yerleri ve fıskiyelerle çevrili bahçeler vardır:
“Gündüzleri fıskiyelerden feveran eden sular nurdan yapılmıĢ bir minare Ģeklini alır.(…)
Nûr-ı nazar bahçesinin bir baĢından bir baĢına bitap olarak yetiĢir. Öyle bir bahçe ki riyaz-ı huldu
temaĢaya muktedir olan bir adam bu dâr-ı mihnet içinde ondan mükemmel bir taklidini yapmaya
muktedir olabilmesi meĢkûktür.”32
Yazar, çevre temizliğine, özellikle de park, bahçe ve sokakların tertipli olmasına dikkat
etmek gerektiğini vurgulamaktadır. Ayrıca bizde evlerin görüntüsü de bozuktur. Fakirlik adeta
evlerin biçimlerine aksetmiştir. Yazar bu düşüncesini tablolaştırır:
“Fakr u zaruret ve ıstırâb u mezellet her köyün ve belki her evin toprak duvarlarında ve
çürük tahtalarında yeni mezarlara ve eski tabutlara yakıĢacak kadar hail ve siyaha mail bir kirli
renk ile tasvir olunmuĢ görünür.”33
Namık Kemal, topluma ayna tutarak olması gerekenle var olan vaziyetin mukayesesini
yapar. Özellikle sağlıklı yaşam konusunda bilgiler veren yazar işe temizlikten başlar. Öncelikle
sokaklarımızın düzenli olarak temizlenmesi gerekmektedir. Çevre kirliliğinin olduğu her yerde
hastalıkların artacağını dile getirerek buraların temizlenmesi gerektiğinden bahseder. Yazar, bu
tenkitlerini sıraladıktan sonra özellikle İstanbul’un bir hamlede Londra gibi olamayacağını,
Rumeli’nin de birkaç küçük çabalama ile Paris’e benzeyemeyeceğini belirtir:
“Evet, Ģöyle birkaç sene içinde Ġstanbul’u Londra veya Rumeli’yi Fransa haline getirmek
mümkün olmadığını biz de biliyoruz. Fakat mademki Avrupa bu hale iki asır içinde gelmiĢ ve
mademki esbâb-ı terakkice onlar mucit olmuĢ, biz o vesaiti hazır bulacağız.”34
Namık Kemal, çalışma ve gayret ile kısa zamanda Avrupa’dan daha tertipli şehirlere sahip
olabileceğimizi vurgulamaktadır.
7. Toplumsal Huzursuzluk ve Demokrasiden Yoksunluk
Namık Kemal, sosyal tenkitlerini sıralarken okuyucularını bilgilendirmeyi de ihmal etmez.
Ona göre toplum olarak istikbali hedefleyerek yaşamalıyız. İstikbali yakalamak ise toplumsal
huzuru sağlamakla mümkün olabilecektir. Yazara göre memleketin evleri bir evin odaları gibidir.
Bu odalarda huzur olursa saadet ortaya çıkar:
“Bir mülkün evleri bir evin odalarına benzer; her odasında bir nefret-i daimiye ve kavga-yı
ruzmerre cari olan hanelerde rahat mı olur? Mamuriyet mi kalır? Saadet mi husûl bulur?”35
Yazar, özellikle ülkemizde yaşayan farklı ırk ve mezhep mensuplarının vatanımız için
tehlike değil bir kazanç olduğunu vurgular. Öyle ki her farklı etnik topluluk bir orkestrada farklı
enstrümantallerin bulunması gibi sosyal ahenge hizmet edecektir:
31 Namık Kemal, “Nüfus”, İbret, Sayı 9, 25 Haziran 1872
32 Namık Kemal, “Terakki”, İbret, Sayı 45, 12 Kasım 1872
33 Namık Kemal, “Rumeli Demiryolu’nun Akdeniz’le Olan Münasebatına Dair Bazı Malumat”, İbret, Sayı 49, 9
Kasım 1872
34 Namık Kemal, “Terakki”, İbret, Sayı 45, 12 Kasım 1872
35 Namık Kemal, “Aile”, İbret, Sayı 56, 19 Kasım 1872
Page 11
Namık Kemal’in Ġbret Gazetesinde Sıraladığı Sosyal Tenkitler…
1009
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 6/1 Winter 2011
“…hâsılı cemiyetimiz her uzvuna natıkıyet gelmiĢ bir vücuda benzeyecek, ihtilafımız bir
çalgı takımının makamatında görülen ihtilaflar gibi daima bir hüsn-i ahenge hizmet edecek.”36
Namık Kemal toplumumuzda yaşayan farklı ırk ve din mensuplarının bir ahenk içerisinde
yaşamaları gerektiğinin altını çizmiştir. Böylece sosyal huzur tesis edilmiş olunacaktır. Yazar,
Vefâ-yı Ahd adlı makalesinde Osmanlı toprakları içerisinde yaşayan farklı milletlere tarihten
misaller getirerek ecdadımızın onlara yaptığı iyiliklere dikkat çekmiştir. Diğer milletler bir yeri ele
geçirince katliamlar yaptıkları halde Osmanlılar fethettikleri yerlere diğer ülkelerin
uygulamalarından farklı olarak ilim ve medeniyet götürmüşlerdir. Eski devirlerde birbirine düşman
devletler bir bölgeyi ele geçirdiklerinde masum çocukları bile katlederlerdi. Osmanlı askerleri ise
yeni bölgeler fethederken ele geçirdiği bölgenin insanlarına şefkatle muamele etmişlerdir. Böylece
fethedilen yerlerdeki insanlar sosyal adaletimizi görüp benimsemişlerdir:
“Tarihçe bir garib temaĢadır ki devletlerin zaman-ı zuhurunda düĢmanlar ara sıra bir
köyü basmaya muktedir oldukça cebr ü Ģiddetle kadınların karnını yarar, henüz gözünü açmıĢ ve
fakat dünya görmemiĢ masumları ifna ederlerdi. Osmanlılar her gün Ģehirler fethettikçe ellerine
geçen çocukları (cebr ü Ģiddetle değil) ilm ü Ģefkatle terbiye eder, vatanın evladını teksir ederler
idi.”37
Namık Kemal, Osmanlı’ya ihanet etme düşüncesinde olanları uyararak geçmişte size
yapılan iyiliklere karşı vefa gösterin ve Osmanlı topraklarında birlik olun, demektedir. Devleti
oluşturan farklı milletler vefalı olursa toplumsal birlik ve huzurun sağlanacağını belirten yazar fikrî
ayrılıkların ise yararlı olacağını savunmaktadır. Çünkü fikirlerin çatışmasından hakikat şimşeği
çıkacaktır. Fikirlerin çarpışması ise demokratik ve katılımcı bir biçimde yapılmalıdır. Yazar,
düşüncesini desteklemek için medenî milletlerdeki uygulamaları dile getirir:
“…fiillerini tabiata tevfik ile melûf olan memalik-i mütemeddine halkı hükümetin galeyân-ı
umûrunu dahi daima meydan-ı bahse atarlar. Vaz’-ı nizam eden meclislerini halka açık tutarlar.
Gerek vaz’ edecekleri nizamâtı ve gerek teferruât-ı idâreyi gazetelerin lisan-ı muhaveresine
düĢürürler. Bu suretle kırk elli bin ashâb-ı kemâlin efkârını hülasa ederler de ona göre iĢ
görürler.”38
Namık Kemal, bizde demokratik düşünce sisteminin henüz yerleşmediğinden katılımcı bir
sosyal yapının henüz teşekkül etmediğini belirtir. Yazar, yukarıdaki makalesinin devamında
toplumdaki bütün bireylerin fikir alışverişinde bulunmaları ve işlerini ona göre tanzim etmeleri
gerektiğini savunmuştur.
SONUÇ
Namık Kemal, Avrupa’dan döndükten sonra İbret gazetesinde yazarlık yapmış ve bu
gazetede sosyal alanda gördüğü aksaklıkları sıralamıştır. Sosyal problemleri sadece göstermekle
kalmamış bunlara çözüm önerilerini de sunmuştur. Namık Kemal’in İbret’te sıraladığı fikirleri
onun daha sonra edebî mahsullerinde ileri sürdüğü fikirlerinin nüvesini oluşturmaktadır. Yazar, bu
düşüncelerini sistematik bir plan dâhilinde kaleme almış ve İbret’in ilk sayfalarında okuyucularına
sunmuştur. Gazetedeki yazıların büyük çoğunluğu sosyal meselelerle ilgilidir. Ancak Namık
Kemal, sadece 19. Asrı ilgilendiren sosyal bozukluklara değil toplumumuzda yüzyıllardır var olan
ve müzmin bir hastalık gibi çağları aşıp gelen sosyal eğitim, aile, tembellik, kültürel yozlaşma ve
modernleşme gibi sosyal problemlere değinmiştir. Yazarın günümüzde bile devam eden bu
problemlere sunduğu çözüm önerileri çağları aşıp gelen teklifler olarak bakıldığında sistemli ve
dikkate değer olarak değerlendirilebilir.
36 Namık Kemal, “Vatan”, İbret, Sayı 121, 22 Mart 1873
37 Namık Kemal, “Vefâ-yı Ahd”, İbret, Sayı 7, 10 Haziran 1872
38 Namık Kemal, “Barika-i Hakikat Müsademe-i Efkârdan Çıkar”, İbret, Sayı 98, 9 Ocak 1873
Page 12
1010
Hüseyin DOĞRAMACIOĞLU
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 6/1 Winter 2011
KAYNAKÇA
ENGİNÜN İnci, Yeni Türk Edebiyatı, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e, (1839–1923), Dergâh
Yayınları, İstanbul 2006.
GÖÇGÜN Önder, Namık Kemal’in ġairliği ve Bütün ġiirleri, AKM Başkanlığı Yayınları,
Ankara 1999.
Namık Kemal, “Aile”, Ġbret, Sayı 56, 19 Kasım 1872.
Namık Kemal, “Barika-i Hakikat Müsademe-i Efkârdan Çıkar”, Ġbret, Sayı 98, 9 Ocak 1873.
Namık Kemal, “Bir Mülahaza”, Ġbret, Sayı 4, 18 Haziran 1872.
Namık Kemal, “İbret”, Ġbret, Sayı 3, 18 Haziran 1872.
Namık Kemal, “İstikbal”, Ġbret, Sayı 18, 8 Temmuz 1872.
Namık Kemal, “Maarif”, Ġbret, Sayı 16, 4 Temmuz 1872.
Namık Kemal, “Medeniyet”, Ġbret, Sayı 84, 1 Ocak 1873.
Namık Kemal, “Moda”, Ġbret, Sayı 95, 16 Ocak 1873.
Namık Kemal, “Nüfus”, Ġbret, Sayı 9, 25 Haziran 1872.
Namık Kemal, “Rumeli Demiryolunun Akdeniz’le Olan Münasebatına Dair Bazı Malumat”, Ġbret,
Sayı 49, 9 Kasım 1872.
Namık Kemal, “Terakki”, Ġbret, Sayı 45, 12 Kasım 1872.
Namık Kemal, “Vatan”, Ġbret, Sayı 121, 22 Mart 1873.
Namık Kemal, “Vefâ-yı Ahd”, İbret, Sayı 7, 10 Haziran 1872.
TANPINAR Ahmet Hamdi, Edebiyat Üzerine Makaleler, Dergâh Yayınları, İstanbul 2000.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder